Pazartesi, Mayıs 31, 2010

kupa

bir kupa vardı, masadaydı, saatlerce üzerinde uğraşılmış bir kağıdın üzerinde duruyordu.
bir kupa vardı, ve masadaydı, ve onu insanla yakınlaştıran bir kulbu,
belinden tutulmak istemeyen tavrı;
içindeki kahveyi koyulaştırmış, acıtmıştı. bir kupa ve masası, kavisli zarif bir kulp,
üzerinde duygusuz çizgilere aldırmasına gerek kalmayacak kadar koyu bir ton,
ansızın kazandığı bir çatlak, yarı kendinden geçmiş bir ıslaklık üzerinde konuşamıyordu.
ve bir kupa çatlaklarından sızdırırken yuva edindiği kahveyi, kavisli kulbuna inatla,
masum bir kağıdın başını belaya sokuyordu.
eve insanlar gelir, bazıları ona kalır kullanıp temizce bırakırlardı kenara,
bir erkek vardı, "peki ya bu ay, bu ayı çıkarabilecekmiyim, yapabilicekmiyim" diyen
bir kadın içmişti kimi zaman ondan, o da dudağındaki tadı bırakmış kapıyı çekip gitmişti.
bazen kanyak dolardı içine kış gecelerinde, ısınırdı telaşlanmadan.
bir kupa vardı, ve defalarca kullanılmışlığın gerçekliğiyle yüzleşmeye yenik düşmüştü bir gün,
ve o tanıdık masanın üzerinde, çatlaklarını çıkardı ortaya,
kırk yılın hatrını barındıran bir kahveyi sızdırıyordu. kahve kağıdı boyamış, acımasız
bir görüntüye sebep vermişti.

0 comments: